Büyük bir değişime ortak oluyoruz. TV yıllardır en kolay, en hızlı eğlence tüketimi olurken, salonlardaki hegamonyası ile de insanların bedeli sadece reklam izlemek olan eğlence metoduydu. Bağlantı hızları, dijital platformlar, ölçüm metodları, cihazlar derken, mecra ve oyuncuları da oldukça değişti.
Bu değişiklikler sonucunda deneyimin de değişeceği aşikardı ve şimdilik somut olarak ilk göze çarpan değişiklik ‘binge watching’ (yayınlanan tüm bölümleri ardı ardına izleme) oldu. ‘Binge watching’ yaptırabilmek serinin kurgusu açısından inanılmaz kritik, öyle bir akış olmalı ki izledikten sonra bir sonrakini ve hatta sezonun tamamını izleme hissini yaratsın. Peki bu hissi yaratmak için ne gerekli? Hİ – KA – YE!
Artık yeni hizmet: Hikaye Anlatımı
Neredeyse üretilen tüm orijinal içerikleri ilginç kılan nokta, dizinin aslında 2 saatlik bir sinema filmi olabilecekken, hikaye anlatan bir perspektiften 8 saatlik bir dizi olarak daha iyi olduğu hissini vermesi. Bu şekilde, hikaye ve dizi bütününün değeri daha iyi anlaşılıyor. Öyle ki, dizi şu an bitebilir veya bir yıl daha devam edebilir ama her halükarda tatmin edici bir sonu var.
Sezonun tüm bölümlerinin yayınlanması, büyük bir filmin, kendi zamanıma göre istersem bir anda, istersem bölerek tüketebileceğim parçalara bölünmüş olduğu izlenimi veriyor. Bu yeni model, metin yazarlarının da bir filmde verilen kısıtlı zamanda yapabileceklerinden çok daha fazlasını gerçekleştirmelerine olanak tanıyor. Diğer bir bakış açısıyla bu modelin, daha iyi ve etraflıca bir hikaye anlatımına olanak verdiğini söyleyebilirim. Bu da, Netflix’te gördüğümüz bu yeni vizyonun neden TV dünyasının geleceği olabileceğinin göstergesi oluyor – bir hizmet olarak ‘hikaye anlatımı’.
Ancak bu yeni Netflix modeli ve HBO ile Amazon Prime yayınlarının orijinal içerik yatırımı konusundaki yaklaşımları, hizmet olarak hikaye anlatımı tarzına geçişin başlangıcıdır. Bu, şu demek oluyor; orijinal içerikteki yatırımlar ve hatta tam zamanlı yazarların işe alınması bu kanalların kendi gelecekleri için vazgeçilmez. Bu aynı zamanda ‘haftalık şov’ modeline sıkışmış TV ağı kanalları ile kıyaslandığında, Online içerik dükkanlarını çok daha tercih edilebilir kılıyor.
Hatta ve hatta, geçtiğimiz günlerde Netflix’in Taxi Driver ve benzeri kült filmlerin kadrosunun buluşacağı ‘The Irıshman’ filmi için 105M USD’lik bir yatırımla filmin tüm global haklarını alıyor. Burada olay sadece filmin haklarını almak değil, gelecekte geçmişe dair bir iz bırakmak için yaptığı bir yatırım olarak dikkat çekiyor. Düşünsenize Taxi Driver filminde markanızın 10-20-30 yıl sonra tekrardan gösteriliyor olması paha biçilemez. Ya da CMO olarak Taxi Driver gibi bir filme bir ürün yerleştirme yaptığınızı düşünelim.
Diğer TV ağlarının iş planları, benim fikir ve analizlerime göre bu geçiş için henüz iyi pozisyonlandırılmış durumda değil. Bu kanallar, reklam odakları nedeniyle içeriği zamanda uzun periyotlara yaymaya teşvik ediliyorlar çünkü reklam anlaşmalarını buna göre yapılandırıyorlar. Netflix, HBO, ve Amazon ise bu dizileri reklamlarla değil, tüketiciden gelen ödemeler ile finanse ediyor. Böylece ben bu hikayelere bir hizmet olarak para ödüyorum. Bu da tüketicilerin en çok tercih ettiği ve en beğendiği model olan ‘hepsini bir anda yayınlama’ modelini destekliyor. Benim gördüğüm kadarıyla buradaki zorluk, hikayelerin devam edebilirliğini sağlayabilmek.
Ben bunun için para ödüyorsam, her zaman bir şeylerin yayında olmasını isterim. Bir sezonu veya diziyi komple izlediğimde en sevmediğim şey bitmesi. Bir hafta sonu tüm bir sezonu bitirdiğimizde, bir başka diziye daha ihtiyaç duyuyor ve istiyoruz. Bu dizilere bir hizmet olarak para ödüyorsak, yenilerini talep etmeye de hakkımız var. Bu sebeple Netflix, Amazon, HBO ve burada tüketici dolarları için rekabete girmek isteyen herhangi bir kanal düzenli olarak ne kadar orijinal içerik yayınladıkları konusunda aşırı şekilde girişken olmak durumunda. Eğer Netflix’in başlattığı bu gelecek TV modeli amacına ulaşırsa bizler her zaman yeni, taze hikayeler talep edeceğiz ve bu pahalıya mal olacak.
Ülkemizde de orijinal içerik üretimi tam anlamıyla bu yıl başladı diyebiliriz. BluTV’den Masum ve Çalınmış Hayatlar ile Puhu TV’den Fi dikkatleri bir hayli çekmeyi başardı. Tam olarak yukarıda bahsettiğimiz ‘binge watching’ modeli benimsenmese de yine de pozitif bir adım olarak görmek gerekiyor. Önümüzdeki dönemde orijinal içerik üretimi anlamında yatırımların kuvvetleneceği kesin. Burada reklam satış ve hasılat toplama halen standart alanlarda olduğundan, sürdürebilirlik ile ilgili problemler olacağı aşikar. SVOD anlamında da ülkemizde eğlenceye harcanan paraları düşününce bu konunun alevlenmesi için Steam’den oyun alan, Twitch’ten bağış yapan yeni nesilin biraz daha hanehalkı gelir grubuna dahil olması gerekiyor.
Bence tüketici pazarları genellikle ‘kazanan hepsini alır’ pazarları değildir. Ancak bu alan, bunun ekonomik açıdan yatırım yaparak ve seri şekilde yeni diziler/içerikler üreterek gerçekleşebileceği alanlardan biri olacağa benziyor. Bu iş modelinin sermaye teşvik yapısı, yatırımla içerik üretmeyi başaranın en fazla tüketiciyi kapacağı ve bu gelir ölçeğini de yeni içeriklerle yatırıma dönüştüreceği anlamına geliyor. Çünkü hikaye anlatımı alınıp satılan bir ürün değil ve içeriğin kalite yapımı da hiç ucuz değil. Internetin tarafsız çağında bile herkes bunu iyi yapamıyor. Bu sebeple bu yeni sistem, aksaklığa minimum olanak verecek şekilde devam edecek.